Yükleniyor
ZEVK GEMİSİ'NDEN KAHVE MASASI'NA
ZEVK GEMİSİ'NDEN KAHVE MASASI'NA

Yazar: Ayşe Bayvas

 

Roma’nın 25 km kadar güneyinde olan Nemi Gölü büyüleyicidir. Adı, “kutsal orman” anlamına gelen Latince nemus kelimesinden gelir. Deniz seviyesinden yaklaşık 300 metre yüksekte bulunan göl, sönmüş bir volkanik kraterin içinde oluşmuş. Yüzey alanı yaklaşık 1.67 kilometrekareye uzanır ve 33 metre derinliğe sahiptir. Lord Byron, “Ormanlık tepelerde göbeği olan Nemi” diye yazarken, William Turner’dan Jean Charles Joseph’e kadar sanatçılar gölü resmetmişler.

 

Gölün baktığı tepede bulunan Nemi kasabası ise Orta Çağ cazibesi ve ünlü yabani çilekleri (fragoline dibosco) ile bilinir. Ancak tarih boyunca Nemi, Caligula’nın devasa zevk gemileriyle tanınmıştır.

 

Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus, tarihin zalim, ahlaksız ve hatta biraz dengesiz olarak nitelendirdiği bir hükümdardır. Tarihin onu tanıdığı Caligula takma adı Latince “Küçük (asker) sandaleti” idi. Küçükken asker gibi giyinip askerlerin arasında olmayı sevdiği için bu adı ona askerler vermişti. Romalı tarihçi Suetonius, “Life of Caligula” eserinde onun yetişme çağında Tiberius’un yanında gözdesi olarak Capri Adası’nda bulunduğunu yazar. Sapkınlıklarıyla ünlü Tiberius ve Capri Adası başka bir yazının konusuysa da Tiberius’un Caligula’nın tarihte aldığı yerin ne kadarından sorumlu olduğunu bilmemize şimdilik imkân yok. Hüküm sürdüğü dört yılda bazı politik başarıları ile de dikkat çektiği muhakkak, aynı zamanda iyi bir hatipti. Suetonius, onun sara hastası ve zekâ engelli olduğunu yazar, pek çok konu gibi bu da muallakta kalmıştır. Tüm olumsuz taraflarına rağmen halkın onu sevdiğine dair kayıtlar da var.

Suetonius, onun yaptırdığı muhteşem kadırgaların renkli bir tasvirini bırakmıştır. “Pruvaları mücevherlerle süslü, yelkenleri rengarenk, geniş iç mekanlarında hamamlar, revaklar ve yemek odalarının yanı sıra çok çeşitli üzüm ve meyve ağaçları bulunan Liburnian kadırgaları inşa ettirmişti; böylece bu gemilerde dinlenerek gündüzleri Campania kıyılarında korolar ve orkestralar tarafından eğlendirilerek seyahat edebiliyordu.”

Caligula’nın bu küçük Nemi Gölü’nde gemiler inşa ettirmiş olmasının, adı gölle anılan tanrıça Diana Nemorensis ile ilişkili olduğu ve bu gemilerin çok pahalıya mal olduğu düşünülüyor. “Prima Nave” (ilk gemi) unvanı verilen en geniş olanı, 11 metrelik küreklerle yönlendirilen muazzam bir gemiydi. İkincisi mermer saraylar, bahçeler ve banyolar için su tesisatı içeren devasa bir yüzen platformdu.

 

Tekneler, Caligula’nın öldürülmesinden sonra gölün ortasında durdukları yerde battı/batırıldı. Bunu kesin söyleyemememin nedeni bir görüşün ölümünden sonra Senato’nun emriyle gemilerin gövdelerinin delik deşik edilip taşlarla ağırlaştırarak batırılması, başka bir görüşün ise bir sarhoşluk anında Caligula’nın kendisinin batırmış olması.

 

Nemi gemilerinin keşfine kadar Romalıların bu kadar büyük deniz taşıtları yapmada beceriksiz oldukları düşünülüyordu. Yüzyıllar boyunca tekneleri gölden çıkarmak için birkaç girişimde bulunuldu. İtalyan Rönesans mimarı Leon Battista Alberti, ilk olarak 15. yüzyılın ortalarında kalıntıları kurtarmaya çalıştı, dalgıçların gemilerin gövdelerine bağlayacağı halatlar, makaralar ve kancalarla donatılmış devasa bir sal inşa ederek gölün ortasına doğru yelken açmayı planlamıştı. Ancak kancalar gemileri tutmayı başarsalar da onları göl yatağının çamurlu zemininden kurtaramadılar. Sadece gemilerin kurşun su borularını ve gemilerden çeşitli tahta parçaları toplamayı başardılar.

 

Sonraki girişimlerden biri 1895 yılında Nemi’nin toprak sahibi Prens Orsini’nin isteği ve Eğitim Bakanlığı’nın desteğiyle antika araştırmacısı Eliseo Borghi’nin liderliğinde yapıldı. Bu çalışmada gemilerin gövdelerini süsleyen çok sayıda bronz eser ortaya çıkarıldı.

Devasa çapalar, bronz çıtalar ve mermer heykeller, bezemeli kürek halkaları ile bakır ve bronzdan menteşeler… Oymalar ve mozaikler, hatta güneşte göz alıcı şekilde parlayan varaklı bakır kiremitler de bulundu. Maliyetlerini hayal edin…

 

Gemilerin ahşap kirişleri, kalasları, direkleri gemi kurtlarından korunmak için kurşunla kaplanmıştı. Bu masraflı işlemin gemi kurtlarının tatlı suda yaşamadıkları düşünüldüğünde oldukça gereksiz olduğu da açık.

 

Gerçi gemilerin tüm ihtişamının ortaya çıkması 20. yüzyıla kadar mümkün olmadı. Mussolini, sarayını bir geneleve çeviren ve atını yüksek rütbeli bir senatör olarak atayan Caligula’dan o kadar etkilendi ki iki geminin çıkarılabilmesi için Nemi Gölü’nün kısmen boşaltılmasını emretti. Gölü kurutma planını 1927’de yaptığı bir konuşmada özetledi ve ertesi yılın Ekim ayında projesini uygulamaya koydu. İlk gemi Mart 1929’da ikincisi ise Haziran 1931’de çıkarıldı ??ve göl kıyısındaki özel olarak inşa edilmiş Museo delle Navi Romane’de (Roma Gemileri Müzesi) sergilendi. Gemiler yaklaşık 73 metre uzunluğundaydı, gözünüzün önüne gelmesi için bir Airbus ölçüsünde olduğunu söyleyebilirim.

Mussolini’nin ekibi, gölün en derin kısmında ve daha büyük olduğu düşünülen üçüncü gemiyi çıkartmadı. Onun da diğer iki gemi gibi, aşırı lüks olması muhtemeldir: mozaik zeminler, mermer sütunlar, altın süslemeler... Yerel balıkçıların oltalarına takılan Roma eserleri bu geminin varlığının sadece söylentilerden ibaret olmadığını gösteriyor.

 

Ne yazık ki müzenin ömrü çok uzun süreli olamadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Naziler müzeyi mühimmat deposu olarak kullandı, geri çekilen Almanların 1944’te binayı ateşe verdiği ve içindeki çoğu nesneyi yok ettiği iddia ediliyor. Yeni bir araştırma savaş sırasında ABD mermilerinin müze çatısına çarptığını ve bunun muhtemelen için için yanan şarapnellerin yanıcı katranla işlenmiş ahşap teknelere çarparak bunların alev almasına neden olduğunu düşündürüyor.

 

Yok olan müze 1953’te yeniden açıldı, çeşitli düzenlemelerden sonra bugünkü görünümüne 2001 yılında ulaştı.

2017 yılında ortaya çıkan bir mozaik ise ihtişamlı parçalar konusunda fikrimiz olmasını sağlıyor. İşlemeli bir zeminin belki de bir dans pistinin parçası olduğu anlaşılan mozaik, zengin yeşil ve beyaz mermer ile mor-kırmızı porfirden oluşan dört buçuk metrekarelik bir geometrik parça. Yangından hiç hasar görmediğine göre ya yangından önce müzeden gizlice kaçırıldığını ya da Mussolini’nin gölden çıkardığı dönemden bu yana özel ellerde olduğunu düşünebiliriz.

Mozaiği Avrupa antikaları uzmanı ve Manhattan’da yaşayan bir sanat tüccarı olan Helen Fioratti ve gazeteci eşi 1960’larda soylu bir İtalyan satın almışlar ve bir kahve masasına dönüştürmüşler. Mozaik 2017’de İtalyan hükümetine iade edildi, kahve, çay ve ara sıra bir vazoya ev sahipliği yapan eski yaşamına ait tüm izleri ortadan kaldırmak için kapsamlı bir temizlikten geçirildi ve 2021 yılında Nemi’deki müzede sergiye alındı.

 

Sefahatten suyun altına, bombalamalardan kahve fincanlarına uzanan bu hikâyenin kahramanının diğer arkadaşlarının da bir gün ortaya çıkmasını umuyorum.

 

Yollarınız hep açık ve uzun olsun sevgili okur, belki bir gün bir yerde karşılaşırız.

Ayşe Bayvas

Fethiye, 13.06.2025

Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkedin'da paylaş Whatsapp'da paylaş