Bir önceki yazımda, operanın genellikle tarih, mitoloji ya da güncel olaylardan esinlenen bir konuya sahip olduğunu; sözlerinin çoğunlukla müzikle bestelenmiş ve içinde resim, heykel, mimarlık, müzik ve şiir gibi güzel sanatların tümünü barındıran bir tiyatro formu olduğunu anlatmıştım. Bu sanatın doğduğu ülke olan İtalya’da, opera izleyebileceğiniz pek çok muhteşem tiyatro bulunur. Bunların başlıcaları arasında Venedik’teki La Fenice, Milano’daki La Scala, Napoli’deki halen faaliyette olan en eski opera evi San Carlo ve Floransa’daki Maggio Musicale tiyatroları yer alır.
Teatro San Carlo Napoli
Eğer şimdiye kadar klasik müzik ve opera ile bir ilişkiniz olmadıysa, opera temsiline gitmeden önce bir ön hazırlık yapmak, klasik müziğin büyülü dünyasına adım atmanızı kolaylaştırabilir. Popüler operaların ünlü bölümlerindeki büyüleyici melodilerle başka diyarlara yolculuk ederken, aynı zamanda eserin konusunu anlamak ve takip edebilmek, opera sanatından alacağınız keyfi artıracaktır.
Operalarda sahnede yer alan insan sesleri belirli gruplara ayrılır. Bugünkü yazımda sizlere kadın seslerini tanıtmak istiyorum. Kadın sesleri en tizden en pes olanlara doğru soprano, mezzo-soprano ve alto olarak sınıflandırılır.
Soprano, en tiz kadın ya da genç erkek çocuk sesine verilen isimdir. Kendi içinde lirik, dramatik ve koloratur soprano gibi alt gruplara ayrılır. Geleneksel olarak başrol olarak kullanılan bu ses türü, İtalyanca repertuarda Verdi ve Puccini gibi bestecilerin eserlerinde kendine pek çok önemli rol bulur.
Örneğin, Verdi’nin Maskeli Balo operasında Amelia, Puccini’nin Madama Butterfly operasında Cio-Cio-San, La Bohème operasında Mimì ve Tosca operasında Tosca gibi roller soprano sesler için yazılmıştır. İtalya sahnelerinde yer almış ünlü sopranolar arasında Maria Callas, Leyla Gencer, Renata Tebaldi ve Mirella Freni sayılabilir.
Leyla Gencer - Türk Opera Sanatçısı
Mezzo-soprano ise soprano ile kontralto arasında yer alan bir ses türüdür. Mezzo-soprano terimi ilk kez 1750 yılında kullanılmış olup, 1800'lerden sonra anlam kazanmaya başlamıştır. Bu tarihe kadar besteciler genellikle belirli ses gruplarına değil, belirli şarkıcılara eserler yazmışlardır.
Mezzo-soprano sesler, koloratur, lirik ve dramatik olmak üzere üç alt gruba ayrılır. Koloratur mezzo-soprano, Barok ve bel canto eserlerindeki hızlı pasajlara uygundur; lirik mezzo-soprano genellikle büyük ses gerektirmeyen Gluck ve Mozart'ın eserlerinde kullanılır; dramatik mezzo-soprano ise Verdi'nin güçlü ses gerektiren rollerinde yer alır.
Mezzo-sopranolar için tipik roller arasında toplum tarafından dışlanan kadınlar, cadılar ve pantolon rolleri yer alır. Pantolon rolleri, kadın şarkıcılar tarafından seslendirilen erkek karakterlere verilen isimdir. Başlangıçta tiz registerda şarkı söyleyen kastrato (hadım edilmiş erkekler) için yazılmış olan bu roller günümüzde kadınlaran tarafından üstlenilmektedir.
Mozart’ın Le Nozze di Figaro operasındaki Cherubino, pantolon rollerinin en bilinen örneklerindendir. Ayrıca Verdi’nin Il Trovatore operasındaki Azucena ve Aida operasındaki Amneris gibi roller, dramatik mezzo-soprano sesler için yazılmış başlıca örneklerdir. İtalya’da sahne almış ünlü mezzo-sopranolar arasında Fiorenza Cossotto, Fedora Barbieri ve Cecilia Bartoli sayılabilir.
Kontralto, kadın seslerinin en kalın ve pes olanıdır. Bu ses türü genellikle cadı, kötü kadın karakterler ya da pantolon rollerinde kullanılır. Gerçek operatik kontralto sesleri nadirdir ve bu ses türü için yazılmış az sayıda rol vardır. Bu ses grubunun ünlü örnekleri arasında dramatik derinliğe sahip karakterler ve kastratolar için yazılmış roller bulunur. Wagner'in Das Rheingold operasındaki Erda rolü, alto için yazılmış en önemli örneklerden biridir.