Yükleniyor
KOLEZYUM: GÜCÜN VE VAHŞETİN EĞLENCEYE DÖNÜŞTÜĞÜ YER
KOLEZYUM: GÜCÜN VE VAHŞETİN EĞLENCEYE DÖNÜŞTÜĞÜ YER

Roma İmparatorluğu ve medeniyeti denilince ilk akla gelen yapıların başındaki “Colosseum” imparatorluğun başkenti Roma'nın siyaset merkezi olan Roma Forumu’nun hemen doğusunda inşa edilmiştir. Yapıya Colosseum adının verilmesinin nedeni Roma'nın uçuk kaçık imparatorlarından olan Nero'nun aynı yerde devasa boyutlardaki heykelinin bulunmasına dayanmaktadır. O tarihlerde Colossus olarak bilinen bu heykel, İmparator Vespasianus döneminde yerinden alınıp biraz kenara taşınmış ve günümüzdeki Colosseum inşa edilmiştir. Vespasianus ve onun ailesinin kurduğu hanedan “Flavius Hanedanı” olarak adlandırıldığı için yapının asıl adı da Flavius Amfitiyatrosudur ve 11.yy.a kadar da böyle bilinmiştir. Ancak bu tarihlerden sonra amfitiyatronun yakınında duran Colossus heykeli sebebiyle ‘’Colossus’un yanındaki yapı‘’ gibi bir tanımlama ile yapının adı Colosseum olarak isimlendirilmiştir.

 

Amfitiyatrolar normal tiyatrolardan farklı olarak vahşi hayvan dövüşleri ve gladyatör dövüşleri için tasarlanmış yapılardı. Colosseum öncesinde Roma’da yapılan bu gösteriler şu an hâlâ izleri duran Circus Maximus’ta ve Roma Forumu’nda kurulup gösteri bitince tekrar kaldırılan tahta platformlarda yapılmaktaydı. Roma’da taştan inşa edilmiş ilk amfitiyatro Campus Martius’un (günümüzdeki Pantheon ve civarı) güneyinde inşa edilen ve nispeten küçük olan Statilius Taurus Amfitiyatro’suydu. Ancak bu yapı M.S. 64 yılında çıkan büyük Roma yangınında büyük zarar gördüğü için yıkıldı.

Colosseum inşa edildiği dönemde Roma yaklaşık 1.000.000 kişinin yaşadığı antik dünyanın en kalabalık kentiydi ve pek tabii ki de inşa edildiği arazi de boş değildi. Burada Nero’nun sarayı olan Domus Aurea’nın bir bölümü bulunuyordu. Vespasianus döneminde başlatılan bayındırlık faaliyetlerinin en büyük projesi olan Colosseum’un inşası için bu sarayın havuzu ve bir bölümü seçildi. Colosseum’un buraya inşa edilmesi aslında bir algı operasyonuydu ve bunun iki sebebi vardı. Vespasianus, Colosseum’u Nero’nun sarayının yerine yaptırarak eski hanedan ailesinin artık geçmişte kaldığını göstermek istiyordu. Böylece kendi hanedan ailesini Romalıların hafızasına kazımış olacaktı. Öte yandan Roma'nın kalbinin attığı Roma forumundaki Caesar Tapınağı'na doğru yürüyenler tapınağın hemen arkasından yükselen devasa Colosseum’u görecekler ve yeni patronun kim olduğu Romalılara açıkça gösterilecekti.

 

Colosseum yaşadığı dönemde takriben 60.000 kişi almaktaydı ve izleyiciler aşağıdan yukarı doğru hiyerarşik bir sıraya göre oturuyorlardı. Günümüzde bir haçın bulunduğu yer imparatorun locasıydı. Onun hemen üzerinde ve yanlarında yüksek devlet memurları olan magistratlar ile Roma dini için son derece önemli olan Vesta rahibeleri oturmaktaydılar. Amfitiyatronun kısa kenarlarının arenaya en yakın olan bölümleri ise senatörler ve Roma'ya müttefik halkların temsilcilerine ayrılmıştı. Oturma sıralarında tepeye çıkıldıkça soylu bir grup olan atlı sınıfı görülürdü. Daha yukarılarda ise özgür vatandaşlar bulunurken en tepede gösteriyi ayakta izleyenler arasında köleler, emekli gladyatörler gibi toplumsal sınıfın en alt tabakaları bulunmaktaydı.

Colosseum'daki gösteriler sabahın ilk saatlerinde vahşi hayvan dövüşleriyle başlardı. Bu gösterilerde kullanılan hayvanlar ise oldukça çeşitlilik gösterirdi. Farklı coğrafyalardan birçok hayvanın Colosseum’a getirilmesi; aslında Roma İmparatorluğu’nun böylesine geniş coğrafyalarda hüküm sürdüğünün Romalılara anlatılması amacını taşımaktaydı. Bu vahşi hayvanların tedariki için Roma ordusu da seferber edilmişti. Nitekim Roma ordu komutanlarından Septimius Flaccus’un M.S. 1. yy,da Sahara’da giriştiği harekatın asıl amacı buna yönelikti. Colosseum’un arenası izleyicilerin bu hayvan dövüşlerinden etkilenmelerini önlemek amaçlı korkuluklarla donatılmıştı. Bunun yanında vahşi hayvanların planlanmayan bir anda ortaya çıkıp gösteriyi berbat etmelerini önlemek amacıyla da arenanın kenarlarında okçular bulunmaktaydı. Colosseum'daki etkinliklerde öğlene doğru gelindiğinde sahneye palyaçolar çıkardı. Hemen hemen onlar ile aynı zamanda da idam mahkumları arenaya çıkar ve infazları gerçekleştirilirdi. Roma İmparatorluğu böylece günün en önemli saatlerinde düzeni bozmak isteyenlere de bir gözdağı vermiş oluyordu. Öğleden sonra ise gösterinin asıl beklenen bölümü olan gladyatör dövüşlerine sıra gelirdi. Genel kanı gladyatör dövüşlerinin ilk çıkış noktasının bir ölünün arkasından ruhuna refakat etmesi için kan dökülmesini adet edinen Etrüsk geleneklerine dayandığı düşünülürdü.

Gladyatör dövüşlerinde sanılanın aksine çok fazla ölüm olmazdı. Çünkü gladyatörleri eğitip, besleyip arenaya süren gladyatör sahipleri için bunca masraf ettikleri gladyatörlerin hemen ölmesi demek, onların iflaslarını ilan etmeleri ile aynı anlamı taşıyabilirdi. Bununla birlikte zaman zaman gladyatörlerin gruplar halinde birbirleriyle savaştıkları da görülürdü. Bu gösterilerde, Roma’nın kuruluş hikayelerinde anlatılan ve savaş tanrısı Mars’ın çocukları olarak bahsedilen Romalıların savaşçı genlerine olan düşkünlüklerinin sergileniyor olması keyiflerini oldukça yerine getiriyor olmalıydı. Ayrıca bu gösteriler, sivil Romalı halka Roma Ordusu’nun savaş alanlarında gösterdiği kahramanlıkların bir nevi simülasyonu olmaları sebebiyle Romalıların devletlerine olan saygılarının artmasını sağladığı için açıkça bir propaganda malzemesi görevi de görmekteydi.

 

Gladyatörler genel olarak savaş esirlerinden seçilir ve toplumsal sınıf olarak köle sınıfında olurlardı. İçlerinde özgür birer Romalı olan ve gladyatör olarak hayatına devam eden insanlara da rastlanabiliyordu. Ayrıca hiç azımsanmayacak miktarda kadın gladyatörün de “Colosseum’'da savaştığı bilinmektedir. Colosseum başta olmak üzere tüm arenalarda dövüşen gladyatörler birkaç farklı tipten oluşmaktaydılar. Örneğin bunlardan Retarius adı verilen gladyatör, zırhla korunmayan bir vücuda sahipti ve bir ağ ile savaşmaktaydı. Eques tipi gladyatörler de arenaya at üzerinde gelirler ve mızraklarını rakibine attıktan sonra dövüşmeye attan inerek devam ederlerdi. Gladyatörlerin içlerinde en çok bilinenleri ise Trakyalı savaşçılardan adını alan Thraex’di. Bu gladyatörler yuvarlak bir kalkan ve ellerinde kısa hançerle savaşırlardı.