Yükleniyor
HEYKELİN İÇİNDEKİ ACI
HEYKELİN İÇİNDEKİ ACI

Michelangelo benim için tek başına Rönesans’ın özetidir. O, kendisiyle ilgili yazılanlar ne kadar çok olursa olsun hakkında hep daha fazlasını öğrenmek isteyeceğiniz bir sanatçıdır. Neyse ki eserlerinin çoğu hala korunduğu için sanat yolculuğunu takip edebiliyoruz, edebi yönünü de bıraktığı mektup ve şiirlerden tanıyoruz. Ressam, heykeltraş, mimar, şehir plancısı ve şair olarak gerçekten etkileyici bir geçmiş bıraktı arkasında.

 

Çağdaşları tarafından onun hakkında sadece iki biyografi yazıldı. Bunlardan ilki 1550 yılında Giorgio Vasari tarafından yazılan ve Rönesans’ın birçok ünlü sanatçısının yer aldığı “Sanatçıların Hayat Hikayeleri”dir. Vasari bu kitapta hayran olduğu arkadaşını övgü dolu sözlerle anlatmasına rağmen Michelangelo hiç memnun kalmaz. Öğrencisi olan Ascanio Condivi’ye tüm yaşamını anlatarak yeni bir biyografi yazdırır. Vasari’nin ikinci basımda düzeltmeler yapmasının nedeni budur. Bu iki kaynak onun sanatsal yaşamı ile kişiliğinin nasıl da iç içe geçtiğini göstermesi açısından önemlidir.

 

Bir gün resimlerinden de konuşuruz ama bugün heykellerinin arasında bence onun sanatsal gelişimini en iyi takip edebileceğimiz “Pietà”larından kısaca söz edelim ve her zaman olduğu gibi İtalya içinde Michelangelo’nun izlerini sürdüğümüz bir yolculuğa çıkalım. Önce Vatikan’dayız…

 

Yirmi dört yaşında tamamladığı ve günümüzde Vatikan’da San Pietro Bazilikası’nın içinde yer alan ilk “Pietà”nın bitmiş hali bir başyapıttı. İsa çarmıhtan indirilmiş, cansız bedeni artık annesinin kollarında. Meryem sağ eliyle oğlunu sımsıkı tutmuş, sol eliyle sanki bizi oğlunu yakından görmeye davet ediyor. “Bakın, oğlum gitti. İnsanlığın günahları için kendini feda etti.” der gibi… Gözleri yerde, bize bakmıyor bunları söylemeye çalışırken. İsa’nın ayaklarının arasında kesik bir ağaç kütüğü var. Onun yarım kalmış hayatı…

Meryem’in elbisesinin bitmek bilmeyen ağır kıvrımlarının arasında yatan İsa, çıplaklığıyla bir karşıtlık değil adeta denge kurar. Birinin canlı diğerinin ölü olmasına rağmen anne oğul fiziksel olmanın ötesinde o kadar yakındırlar ki ruhları birleşmiş gibidir. Meryem canlı olmasına rağmen adeta yerle ulanmıştır, İsa ise tam aksine bu dünyada hala yapacak işi olduğunu anlatırcasına sadece sağ ayağının ucuyla yere değer. Her ikisi de o kadar güzellerdir ki gerçekten de bu dünyaya ait değilmiş gibi dururlar.

 

En dikkat çekici kısım Meryem’in neredeyse oğluyla aynı yaşta gibi görünmesidir. Üstelik yüzünde acı yerine bir huzur vardır. Bazı araştırmacılar Meryem’in günahsız olması nedeniyle bu kadar genç göründüğünü yazar. Huzur görüntüsünü de tevekküle bağlarlar. Michelangelo, “Namuslu kadınların namuslu olmayan kadınlardan daha genç görünmesinin nedeni şehvetli bir deneyim yaşamamış olmalarıdır.” der. Koyu bir dindar olduğunu da hesaba katarsak kadınları inançları üzerine düşünmeye çağırdığını söylemek mümkün.

Meryem’in göğsünün üzerindeki yazının hikayesini Eylül ayında Ahmet Ebcim’in yazısında okudunuz. Sanatçının üzerine adını yazdığı tek heykel budur.

 

Kuşkusuz sadece din değil, felsefe üzerinde de araştırmaları ve kendine has düşünceleri vardı. Bunu kabul etmezsek Sistine Şapeli’ndeki yorumlarını göz ardı etmiş oluruz. Bütün bunların sanatçı duyarlılığıyla birleştirip yaratıcılığında ortaya çıkması uzun hayatının sonuna kadar sürdü.

Görsel: Wikipedia

 

Condivi hikayesini yayınladığında, Michelangelo kendisini İsa’nın savunucusu Nicodemus olarak gösterdiği bir Pietà grubunu şekillendiriyordu. Günümüzde Floransa’da Museo dell’Opera del Duomo’da bulunan ve “Çarmıhtan İndirilme” veya “Floransa Pietàsı” olarak adlandırılan bu heykel grubu dört figürden oluşur.

 

Vasari’ye göre Michelangelo, Nicodemus portresinde kendi yüzünü kullanmıştı ve bu heykel grubunu kendi mezarı için yontmuştu. O sırada 72 yaşındaydı. Bir gece üzerinde sekiz yıl çalıştığı eseri çekiciyle parçaladı, beğenmemişti. Orantısızlık mı onu rahatsız etmişti? Ne yazık ki başka bir ipucumuz yok. Sadece araştırmacıların artık neredeyse emin olduğu ve Rondanini Pietà’sına kadar süren dejeneratif romatizmasının bu dönemde başlamış olma ihtimali var elimizde. Acaba ellerine hükmedemediği için mi beğenmedi yaptığını?

 

Öğrencisi Tiberio Calcagni (1532-1565) heykeli eski haline getirme işini üstlendi. Mecdelli Meryem’i ve bacağı tamamladı, eksik kolu onardı, orijinal bölümü sabitledi, kenarları yonttu ve yüzeyi cilaladı. Onun yaptığı her şey, Michelangelo’nun bıraktığı orijinal görüntüyü, hassas dokunuşları ve deliliğinin kanıtlarını sildi. Bu heykele her baktığımda canımın acımasının nedeni bu.

 

“Palestrina Pietà”sı ise başka bir muamma. Eserde kullanılan taşın Roma yakınlarındaki Palestrina’daki Santa Rosalia Kilisesi’nin saçak silmesinden alınan antik Roma döneminden kalma bir mermer olduğu kabul ediliyor.

Görsel: Wikipedia

 

Sanatçı, ölü İsa’nın vücudunu o kadar fizik güzellikten yoksun ve çarpık olarak ele almıştır ki bacakların iri gövdenin ağırlığıyla bükülüp çarpıldığı görülür. Bu nedenle de heykel genel olarak Michelangelo’ya atfedilse de bazı araştırmacılar ustanın öğrencilerinden biri tarafından oyulduğunu düşünüyor. Ayrıca, Michelangelo’nun döneminde biyografi yazarlarının notları dahil bu eserden bahseden hiçbir belge yok. “Eğer bu eser gerçekten de büyük sanatçıya ait olsaydı, çağdaşlarından hiçbirinin hakkında yazmadığı tek Pietà olurdu” diyenler var.

 

Eser üç figürden oluşuyor: Meryem, İsa ve kimliği kolayca ayırt edilemeyen sağdaki üçüncü bir figür. Bu figürün oranları, oğlunun kaslı vücudunu destekleyen gergin, erkeksi eliyle Meryem’in oranlarından daha incedir hatta yüz hatları da kadınsı olduğundan bu figürün Mecdelli Meryem olduğunu düşünen araştırmacılar olmuştur. Mecdelli Meryem her zaman ölü İsa için yas tutulan sahnelerde görünür ancak Pietà’da pek karşılaşmayız. Bu figürün İsa’nın en genç havarisi İncil Yazarı Yahya olma ihtimali de yüksektir. Sonuçta Yahya her zaman çok narin yüz hatlarıyla tasvir edilir.

 

İlk bakışta taslak izlenimi veren eserin arkası bir duvara yerleştirilecek gibi düzdür. Sanatçı Meryem’in yüz hatlarını kabaca oymuş, başın geri kalanında neredeyse hiç çalışmamış. Sağdaki figürün gövdesi ve bacağı, Meryem’in kolunun üst kısmı, vücudu, İsa’nın sağ kolunun arka tarafı hiç işlenmemiş. Ancak heykelin yarattığı gerginliği hissetmemek imkânsız. Bu da tam Michelangelovari bir durum.

 

Sağ figürün bacağı, İsa’nın vücudunu tutmak için bükülmüş, Meryem’in elinin kıkırdakları sertleşmiş, sağ bacağı ek destek sağlamak için öne doğru uzanmış. Bakışlarında zar zor da olsa acı ve yorgunluğu görüyoruz. Hala eserin kime ait olduğu tartışmaları sonuçlanmadı ancak Floransa’da Galleria dell’Accademia’da Davud’dan hemen önce durup bakmanızı hak ediyor.

 

“Rondanini Pietà”sı ise sanatçının ölümüne kadar üstünde çalışmış olduğu son heykeldir. Rondanini adı, heykelin Roma’daki Palazzo Rondanini’nin avlusunda yüzyıllar boyunca durması nedeniyle verilmiştir. Michelangelo’nun son heykeli olan bu eser, usta öldüğünde yarım kalmıştır. Ascanio Condivi’nin 1553 tarihli sanatçı biyografisinde Pietà’dan bahsedilmemesi nedeniyle Michelangelo’nun mermeri 1553 ile 1555 yılları arasında oymaya başladığı varsayılıyor.

Görsel: Wikipedia

 

Sanatçı, hayatının son on yılında bu heykel grubu üzerinde birkaç kez çalıştı, çalışma sırasında yaklaşımını sürekli olarak yeniledi. İsa’nın vücudunun oranlarını değiştirdi, gövdeyi ve bacakları zayıflattı, başını alçalttı ve inceltti. Bu başın başlangıçta izleyicinin bakış açısından sağda olan ve bakışları oğlundan uzaklaşan Meryem’inkine daha yakın ve daha yüksek olduğu düşünülüyor. Michelangelo ayrıca İsa’nın kollarını da değiştirdi, böylece annenin vücuduna yaslanıp onunla kaynaşır hale geldi.

 

Pietà’nın ilk versiyonundan geriye kalan tek şey, dirsekten kırılmış ve sanatçının büyük ihtimalle daha sonra çıkarmış olacağı İsa’nın sağ kolu, daha önce inceltmeye başladığı bacaklar ve Michelangelo’nun ölümünden önce tüm kompozisyonu dengelemek için inceltmeyi başaramadığı Meryem Ana’nın arka kısmıdır.

 

Michelangelo’nun öğrencisi Daniele da Volterra’nın sanatçının ölümünden sonraki aylarda yeğeni Leonardo Buonarroti ve Giorgio Vasari’ye yazdığı iki mektupta, Michelangelo’nun 89 yaşında ölmesinden birkaç gün öncesine kadar yorulmadan bu eseri sadece kendisi için yontmaya devam ettiği ve bunun kendi vasiyeti olması amacıyla yapıldığı anlatılır.

 

Bu çalışma, tüm Avrupa kültürünün geçirdiği gelişimi de özetler: Rönesans ile antik çağın yeniden canlanması ve doğanın yeniden keşfinden, Hıristiyan Kilisesi’nin bölünmesine, Karşı Reformasyon’dan sonra inancın geri dönüşüne ve Maniyerizm’e kadar gelişen sanat...

 

Bu Pietà’nın genel görünümü, Michelangelo’nun natüralizm ve hümanizmden uzaklaşan ve daha çok, bir heykeli mermerde gizli olarak tasarladığı ve yalnızca gereksiz malzemenin çıkarılmasını gerektiren mistik bir Neoplatonizm’e doğru olan geç eğilimleriyle uyumludur; bu şekilde, tamamen ruhani bir fikri aktarma girişiminde figürlerini bedensel nitelikten mahrum bırakmış görünüyor. Bu da aslında modern heykelin başlangıcıdır.

 

Dogmalara kafa tutan Michelangelo’nun heykellerinde keskin bir acı, tarifsiz bir heyecan ve sükunetin getirdiği rahatlamayı aynı anda bulabiliriz. Figürleri hep devinim halindedir. San Pietro Pietà’sından Rondanini Pietà’sına uzanan yıllar boyunca figürlerindeki değişim, o birbirine ulanma hali, hatta abartı ve deformasyon hep rutini kırmak içindir. Michelangelo’yu da büyük yapan unsurlardan biri budur.

 

Yollarınız hep uzun ve açık olsun sevgili okur, belki bir gün bir yerde karşılaşırız.

Ayşe Bayvas

Fethiye, 11.10.2024

Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkedin'da paylaş Whatsapp'da paylaş