Yükleniyor
İTALYA'NIN LİMON KOKUSU -1
İTALYA'NIN LİMON KOKUSU -1

Floransa yüreğimin çiçek bahçesidir ama İtalya’nın en güzel kıyı şeridi olan Costiera Amalfitana için gönlümün esintisi diyebilirim. Burası, İtalya’nın Campania Bölgesi’nde yüksek sarp kayalıklardan şahane manzaralarla, denize doğru uzanan köylerin, kıvrımlı yolların, mis kokulu bahçelerin ve turkuaz suların olduğu, havası ılıman, kendisi havalı bir bölgedir.


İki ay boyunca gezeceğimiz bu muhteşem kıyılara en uygun ulaşma noktası, 1943 yılında İtalya’nın Müttefikler tarafından işgali sırasında kullanılan ana kumsallardan biri olan Salerno’dur.

Bizim rotamız olan ve Salerno’yu Positano’ya bağlayan, uçurumlara asılı daracık karayolu adeta gerdanlık gibidir. ‘Mavi Kurdele’ lakaplı yol boyunca derin ve daracık vadilerin denize açıldığı koylarda sıralanan kasabalar, gerdanlığı süsleyen elmaslara benzetilebilir ancak.

Orta Çağ’dan itibaren ticarette önemli rol oynayan kasabalar arasında ulaşım, dalgalar izin verdiğinde denizden, çoğunlukla dağdaki patikalardan eşeklerle sağlanmış. Bu nedenle günümüzde bile eşek, yerel kültürde önemli bir simge.

Bir diğer önemli simge ise limon. Campania bölgesi halkı, çiçeğinden kabuğuna limonu kokusuyla, tadıyla, rengiyle, şekliyle hayatı güzelleştirme unsuruna dönüştürüyor.

Artık gecikmeden yola koyulalım, sandaletlerinizi giydiyseniz hazırsınız demektir. Başlıyoruz…

Salerno tarih öncesi çağlardan beri sürekli olarak yerleşim görmüştür. Bugünkü adını Roma kolonisi olduğu dönemde kullanılan Salernum’dan alan yerleşmedeki az sayıdaki arkeolojik kalıntılar, bu dönemde gelişen ve canlı bir şehir olduğunu gösteriyor. Oldukça renkli tarihinde 19. yüzyıldaki tekstil imparatorluğundan da mutlaka söz etmek gerek.

II. Dünya Savaşı sırasındaki müttefik işgali sırasında oldukça hasar gören kent, bugün katedrali için ziyaret ediliyorsa da 12. yüzyılda tıp okulu ile meşhurdu. Dokuzuncu yüzyılda kurulan ve 10. yüzyılda öne çıkarak, o zamanlar Batı Avrupa'daki en önemli tıbbi bilgi kaynağı haline gelen Tıp Okulu’ndan yetişen hem erkek hem de kadın doktorlar, Orta Çağ’da Batı Akdeniz'de rakipsizdi.

Eğitmenlerin öğrencilere hastalıkları tedavi etmek için kullanılan bitkileri tanımayı öğrettikleri eğitim alanı olan Minerva Bahçesi’nin içinde günümüzde bir de Eczacılık Müzesi var.

Salerno’nun baş kilisesi Duomo di San Matteo 10. yüzyıl temelleri üzerine inşa edilmiş bir 11. yüzyıl yapısıdır. En önemli özelliği, sütunları yakındaki Paestum antik kentinden getirilen atriumudur.

Yapıdaki en çarpıcı yerlerden biri, 12. yüzyıla ait, 56 m yüksekliğinde ve Arap-Norman tarzında küçük kemerli ve pencereleri olan çan kulesidir. Farklı çok renkli malzemelerin düzenli olarak sıralandığı dekorasyon, Salerno-Amalfi bölgesinin tipik süslemesidir.

Duomo’da Havari Matta'nın kalıntılarını barındırdığına inanılan mahzene de mutlaka girmek lazım. Başınızı kaldırın ve tavan fresklerindeki Matta İncili'nden sahnelerin yanı sıra Salerno tarihinin bazı bölümlerini seyredin.

Çıkınca Museo Diocesano’ya uğrayarak Salerno Katedrali'nden çıkma Eski ve Yeni Ahit'ten sahneleri betimleyen 67 fildişi tabletten oluşan döngüyü gördükten sonra artık şehrin kalbi ve Salerno'nun ana alışveriş caddesi olan Corso Vittorio Emanuele II’de biraz gezip yeniden yola çıkabiliriz.

Orta Çağ’a dayanan seramik geleneği ve kıyı manzarası ile ünlü Vietri sul Mare’deyiz şimdi.

Vietri sul Mare'nin en yüksek noktasında, belirgin renkli kiremitli kubbesiyle katedral bulunur. Kilise, Vaftizci Yahya’ya adanmıştır. Onuncu yüzyılda özel bir kilise olarak inşa edilen yapının portalinin üstünde, koruyucu azizi arka planda Vietri şehri ile tasvir eden seramikler vardır. Seramik demişken elbette kasabada bir de Seramik Müzesi var ama sokaklarda seramiklerin içinde dolaşmak daha cazip.

Cetara ise üzüm bağları ve narenciye bahçeleriyle dolu bir vadinin ağzında, Falerio Dağı'nın eteğinde yer alır. Sahilde gördüğünüz gözetleme kulesi, 1552 yılında Osmanlı donanmasının saldırısından sonra yapılmıştır. Gastronomi ise esas olarak balığa dayanır ve biraz değişmiş haliyle antik Roma’dan izler taşır.

Yolumuza devam edersek önce yol üzerindeki sayısız manzara noktalarından biri olan deniz fenerini göreceğiz.

Şimdi de Amalfi ve deniz fenerinin olduğu Capo d'Orso arasında stratejik bir konuma sahip ve Amalfi Sahili'nin en hareketli şehirlerinden biri olan Maiori köyünün eteklerinden, küçük kumsallardan geçip Minori’ye varıyoruz. Topraklarının verimliliği ile tanınan bir kasabada sahil boyunca sıralanan küçük beyaz evler ile bahçelerin yeşiline dalıp gidersiniz. Her yer limon bahçesidir.

Minori’nin merkezinden, kaynağı Ravello olan küçük bir akarsu geçer. Suyun bolluğu ve verimli toprakları sayesinde Minori, 13. yüzyılda mahkemelerde ve dini kurumlarda kullanılan kağıtları üretti.

MS I. yüzyıla tarihlenen Villa Romana’yı kimin inşa ettiğini ya da orada yaşayanları bilmiyoruz, ancak kesinlikle önemli finansal olanaklara ve yüksek bir kültürel düzeye sahip ve aynı zamanda büyük zevklere sahip bir kişiydi. Deniz seviyesinde inşa edilen kompleksin neredeyse tamamı Pompei tarzı süslemelere sahiptir. Burada biraz zaman geçirmeyi mutlaka listenize alın.

Sonunda biraz zahmetli de olsa Ravello’ya ulaşıyoruz. Boccaccio, Virginia Woolf, D.H. Lawrence ve Wagner’in ilham yeri, Wagner’den bu yana klasik müziğin kalesi…

Ravello’ya, teraslarda yer alan limon ağaçlarının mis gibi kokuları arasından çıkarsınız. Denizden 362 metre yükseklikte yer alan kasabaya vardığınızda ise nefes kesen manzaralarla karşılaşacaksınız. Villa Rufolo ve Villa Cimbrone’nin bahçeleri, çiçekleri, palmiye ağaçları, çeşmeleri, havuzları ve heykelleri ile İtalya’nın en güzel bahçeleridir. Wagner’in Parsifal operasına ilham veren Villa Rufolo’nun geniş terasından uçsuz bucaksız denize ve manzaraya baktığınızda sanki denizin üzerinde uçuyor hissi yaşarsınız. 1952’den beri her yaz Temmuz ve Ağustos ayları arasında bu terasta gerçekleştirilen Ravello Müzik Festivali’nde, büyüleyici manzara eşliğinde klasik müzik konserleri dinlemek insan ruhunun yaşayabileceği en coşkulu deneyimlerden birisi.

Ravello’nun müzikal çekiciliği Wagner ile sınırlı değildir aslında. Arturo Toscanini, Bruno Walter, Leonard Bernstein ve Mstilav Rostropovich de Ravello’nun büyüsüne kapılanlardan. Ressamlar da var elbette. William Turner, John Ruskin, Joan Miro ve Cornelius Escher Ravello’yu ziyaret eden diğer sanatçılar.

On üçüncü yüzyılda Boccaccio ile başlayan edebiyat serüveni ise çok sayıda edebiyatçı ile sürmüş. Boccacio “Decameron”da “Küçük kasabalar, bahçeler ve çeşmelerle dolu Amalfi sahili, diğerleri gibi zengin adamlar ve ticaret yapan tüccarlar. Bu kasabalar arasında Ravello adında bir şehir var. Bugün içinde zengin adamlar olduğu gibi, Landolfo Rufolo adında çok zengin bir adam vardı.” diye yazar.

E.M. Forster’ın “Manzaralı Bir Oda” adlı kitabında Ravello sahneleri vardır. Virginia Woolf da ziyaretçiler arasındadır. D.H. Lawrence “Lady Chatterley’nin Aşığı”nın pek çok bölümünü burada yazmıştır. Andre Gide ise “Ahlaksız” kitabının bir bölümünü… Paul Valéry, Graham Greene, Tennessee Williams, Rafael Alberti ve Gore Vidal de unutmamamız gerekenlerden.

Ravello birbirinden güzel çiçeklerin gözlerimize ziyafet çektiği bahçeleriyle de meşhur. Bu da bölgeye geldiğimizden beri göre göre neredeyse sıradan bulmaya başladığımız mavi ve yeşile yeni renkler eklenecek anlamına geliyor.

Ravello’nun 5. yüzyılda barbar akınlarından korunmak için bir sığınak olarak kurulduğu biliniyor. Ancak, 1 Eylül 839'da Amalfi Denizcilik Cumhuriyeti'nin kurulmasından başlayarak, kasaba nüfusunun arttığı, Akdeniz ve Bizans'a yönelik ticaretle zenginleştiğini de söylemek lazım. Bu durumda 12. yüzyılın başında, şehrin 25.000'den fazla nüfusa ulaşması şaşırtıcı değil. Aslında daha sonraki tarihi gelişmeler son derece ilginç… Kan davaları, savaşlar, iç mücadeleler, ekonomik krizler ve haydutların dışında bir de II. Dünya Savaşı'nın sonunda Kral Vittorio Emanuele III'ün sürgün yeri bile olduğunu bilmek iyi olur.

1076 tarihli Romanesk katedralin yer aldığı ana meydana gelelim önce. Santa Maria Assunta ve San Pantaleone Bazilikası’nı gördükten sonra meydanın arkasından ilerlerseniz renkli arkadlı, arabesk revakıyla ilgi çeken Villa Rufolo’ya ulaşırsınız.

On birinci yüzyıla tarihlenen Villa Rufolo, ticarette kendini gösteren güçlü ve zengin Rufolo ailesi için yapılmıştır. Landolfo Rufolo, Boccaccio tarafından ‘Decameron’da ölümsüzleştirilmiştir. El değiştirdikçe yapılan düzenlemelerle, farklı süslemelere sahip olan yapıda 1880 yılında ziyareti sırasında son operası olan Parsifal’in ikinci bölümünü yazan Wagner’in şerefine her yıl bir müzik festivali gerçekleştiriliyor.

Buradan dolambaçlı bir yürüyüş yoluyla Villa Cimbrone’ye çıkılır.

On birinci yüzyıla tarihlenen Villa Cimbrone, Amalfi Sahili'ne bakan kayalık bir burun üzerine inşa edilmiştir. 1904'te İngiliz bankacı Ernest William Beckett tarafından satın alınınca hem uzun süredir ihmal edilen villa hem de bahçeler yer yer Neoklasik ve Gotik mimari unsurlarla elden geçirildi.

Villa Cimbrone’nin heykeller, çiçekler ve ufak yapılarla dolu bahçesi de başlı başına görülmeye değer. Günümüzde bahçede gördüğümüz ve “Ravello Gülleri” olarak bilinen otuz çeşit kadar gül ise kızı Lucy tarafından yetiştirilmiştir. Burada yaşamış, gelmiş geçmiş insanları düşündükçe insan neredeyse gerçeklikten kopuyor. Burası, Virginia Woolf dâhil, birçok ünlünün de konakladığı şairane bir yer. Hatta gizli aşkların da yeri; Greta Garbo ve Leopold Stokowski'nin 1938'de gizlice kalışının anısına plaket var mesela.

Son olarak Terrazzo dell’lnfinito’dan (Sonsuzluk Terası) görüp görebileceğimiz en güzel manzaralardan birine bakalım.

Ravello’dan kıyıya indiğinizde kıvrımlı yol sizi döneminde İtalya’nın en güçlü deniz cumhuriyetlerinden Amalfi’ye getirir. Ama biz biraz Ravello’daki güllerin kokusunu içeri çekmek için burada kalalım. Gelecek ay yolumuza devam edeceğiz.

Yollarınız hep uzun ve açık olsun sevgili okur, belki bir gün bir yerde karşılaşırız.

Fethiye, 08.05.2024