Yükleniyor
FELAKETİN GÜZELLİĞİ VEZÜV VE POMPEİ
FELAKETİN GÜZELLİĞİ VEZÜV VE POMPEİ

79 yılındayız, Romalı bilge Gaius Plinius Secundus, Napoli Körfezi’nin kuzeybatısındaki Miseno’da donanma amirali ve yönetici...

24 Ağustos’ta her zamanki gibi önce güneş banyosu yapar, ardından soğuk bir duş alır. Yemeğini yer, dinlenir ve kitaplarıyla ilgilenmeye koyulur. Saat 15.00 civarında kardeşi, uzakta beliren alışılmadık büyüklükteki dumanı gösterir. Plinius yüksek bir yere çıkar ancak dumanın nereden geldiğini anlayamayacak kadar uzaktır. Gene de önemli olduğunu düşünerek yakından incelemeye karar verir. Önce bir bot hazırlanmasını ister. Bilgi toplamak ve neler olduğunu öğrenmek amacıyla yola çıkmayı düşünürken, kararını değiştirir. Zorda olanlara yardım etmesi gerekebilir düşüncesiyle kürekçilerden oluşan bir kadırga ve başka pek çok gemi hazırlanmasını emreder. 

Miseno’dan deniz yoluyla ulaşılabilen, sırasıyla üç tatil merkezi vardır: Herculaneum, Pompeii ve Stabiae. Hepsi bu dumanı görmektedir. Vezüv uzun süredir sessiz olduğu için güven uyandırmıştır. Denize açılan Plinius, kıyının dağdan gelen kayalar ve taşlarla kaplandığını görür. Gemiler etkisiz hale gelmiştir, gece boyunca sadece izlerler. Biraz dinlenmek için uzanır. Adamları alevler ve sülfür kokusunu, yaklaşmakta olan bir yangına yorduklarından, onu kaldırmaya karar verirler. Ama kalkarken düşer, yeniden yatırırlar. 26 Ağustos’ta gün ışığı ortaya çıktığında bıraktıkları gibidir Plinius, yaralanmamıştır bile, uykuda gibidir ama ölmüştür. Tarihin gördüğü en önemli doğa bilimci, tarihçi ve yazarlardan Plinius, Vezüv’ün kurbanlarından biri olmuştur. 

Patlamanın olduğu dönemde, Pompeii’nin tahmin edilen nüfusu 20.000’dir. 24 Ağustos gece yarısına kadar, hızı saatte 100 km civarında olan ve küller, kayalar, gazlardan oluşan akıntı başlamamıştır. Kitlesel ölümlere yol açan asıl patlama, 25 Ağustos sabahında gerçekleşir. O gün Herculaneum yanmış, toprak kayması ve sarsıntılar görülmüş; Pompeii tarafında, boyu 3 metreyi bulan ve oksijensiz bırakan dalgalar oluşmuştur. İlk gün 2000 kişinin kurtulabildiği, toplamda 13.000 insanın yaşamını yitirdiği tahmin edilen Pompeii, böylece diğer şehirlerle birlikte binlerce yıllık bir uykuya dalmış. Diyeceğim odur ki, Vesubius’un “söndürülemez” anlamını taşıması boşuna değildir.

Ancak şunu söylemeliyim, birkaç yıl önce ortaya çıkarılan bir yazıt 25 Ağustos tarihiyle ilgili şüpheleri ortaya koydu. Ayrıca ortaya çıkarılan bazı yiyecek kalıntıları patlamanın Ağustos ayından sonra olduğunu düşündürüyor. Bu durumda yanardağ patlaması için en muhtemel tarihin aslında 24 Ekim olduğu görüşü ağırlık kazanıyor.  

Gerçek patlama ne zaman olursa olsun, Roma tarihinde ayrı bir yeri olan 79 yılı Vezüv patlaması ile kül, toz ve taş altında kalan şehirler haritadan silinmiş, isimleri bile unutulmuş. Hatta Pompeii’nin olduğu yer için sadece La Civita yani şehir adı kullanılmış. On altıncı yüzyılda su getirme çalışmaları sırasında Pompeii kalıntılarına, 1709’da da bir kuyu açılırken Herculaneum tiyatrosunun sahnesinin bir bölümü olduğu anlaşılan bir duvar ortaya çıkarılmıştır. Sonra tahmin edebileceğiniz gibi hazine avcıları türemiş, dönemin güçlü ailelerine heykeller, mimari parçaları taşınmış, resimlerle kaplı duvarlar delinmiş… İlk önemli arkeolojik kazılar Herculaneum’da 1732’de, Pompeii’de ise 1748’de başlamış. 

Pompeii, halen süren arkeolojik kazılarda çıkan eserlerle şaşırtmaya devam ediyor. Bazı kalıntılar da eski vicdanlı hırsızların gönderdiği parçalarla restore ediliyor. Öte yandan Roma yaşantısına dair ipuçları da giderek artıyor. Örneğin Pompeililerin bozuk, kırık malzemeleri yeniden kullandıkları anlaşıldığı gibi karbonlamış bir ekmeğin içeriği de tespit edildi. Hatta ben merakımdan yaptım.

Duvar resimlerinin en bilinenlerinden biri olan Bereket Tanrısı Priamos’un erekte halinde tasvir edilen penisinin ise fimozis hastalığından mustarip olduğu tespit edildi.  Genelevlerde çalışanların da köle oldukları ve dış dünyaya kapalı oldukları da anlaşıldı. Hücrelerdeki graffitilerde gördüğümüz cinsel tavsiyeler, teknik yönlendirmeler ve kaba ifadelerden erkeklerin buradaki hayatları ile evlerindeki hayatları arasındaki farkı anlıyoruz.  Ayrıca kölelerin yaşamı ile ilgili bilgiler de giderek artmakta. 

Ortaya çıkarılan freskli bir yapının sokak yemekleri satan bir dükkân olduğunun anlaşılması ise çok heyecan vericiydi. Fresklerdeki çalışmalar da ilerledikçe yeni keşifler ortaya çıkıyor elbette. Örneğin pizzanın atası olduğu düşünülen bir hamur işini gösteren freskin incelenmesinden sonra bu ekmeğin eski Romalılar tarafından yenen otlu bir peynirle veya baharatlarla tatlandırıldığı düşünüldü. Bu detaylı ve gerçekçi resimleri yapan ressamları ise henüz bilmiyoruz. 

Yolunuz Pompeii’ye düşerse ilk hatırlamanız gereken buranın döneminde küçük bir tatil kasabası olması. Şehrin kendi sakinleri özellikle deniz ticaretinden para kazanıyorlardı. Bunun öncesinde Pompeii’in tarihinin de Romulus’un Roma’yı kurmuş olduğu MÖ 8. Yüzyıla kadar gittiğini de unutmamak gerekir. MÖ 89’da Roma Pompeii’yi Samnitlerden ele geçirir. İkinci kırılma noktası ise 62 yılında yaşanan depremdir. Bu depremde Pompeii Capitolium’u, Jupiter Tapınağı yıkılır. Vezüv patlamasına kadar geçen sürede Pompeililer sevgili şehirlerini yeniden imar ederler, on yedi yıllığına…

O tarihte Roma imparatoru, Titus’du. Titus tahtta sadece üç yıl kalabildi, oldukça genç bir yaşta hastalanarak öldü. Belki de Napoli Körfezi’nde yaşanan felaketin stresiydi bu erken ölümünün nedeni. 

Yolunuz düşerse benim önerim Pompeii gezinize amfitiyatrodan başlamanız. MÖ 80–70 yılları arasına tarihlendiği düşünülen bu yapı Roma mimarlığı tarihinde, korunagelen ilk taş amfitiyatro olması bakımından çok önemli. Dışardan şöyle bir baktığınızda sıra dışı bir merdiven göreceksiniz. Önemli olan merdiven değil Romalıların binaya giriş çıkış için seçenekler sunmuş olması. Roma mimarlık tarihinde bunun başka bir örneği yok.

Buradan Decumanus Maximus boyunca ilerleyip MÖ 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen Stabia Hamamı’na ulaşabilirsiniz. Bu hamam, Pompeii’deki pek çok hamamdan biridir. Bu tip erken dönem Roma hamamlarında kadın ve erkek bölümleri ayrıydı. Ancak maalesef kadınlar bölümü hiçbir özelliği olmadığı gibi erkekler bölümünden çok daha küçüktü. Roma dönemi hamamları ve sosyal yaşantıyla ilgili çenem düşmeden buradan ilerleyelim ve evlere doğru yol alalım. 

Evler başka hiçbir yerde Pompeii’dekiler kadar iyi korunamamıştır. Korunagelen en önemli ev, Faunus Evi’dir (Casa del Faunuo). Faunus Evi’nin büyük bir bölümü MÖ 2. yüzyıla tarihlenir.

Sayfalarca yazsam da 40 hektarlık kazı alanının ziyarete açık 12 hektarlık kısmını yeterince anlatamam. Size önerim, hakkını vererek gezmeniz... Her taşın yaşanmışlığını düşünerek… Müzeyi de unutmayarak… Ama öncesinde Vezüv’e çıkın elbette, şehre bakın oradan. Kraterin içinde çıkan dumanları seyrederken gücünü düşünün ve insanoğlunun doğa karşısındaki çaresizliğini. Çıktığınız yolu başka biri olarak ineceksiniz.

Yollarınız hep uzun ve açık olsun sevgili okur, belki bir gün bir yerde karşılaşırız.

Fethiye, 18.07.2024

Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkedin'da paylaş Whatsapp'da paylaş