Roma İmparatorluğu'nun yaptığı en iyi icraatlardan birisi propagandaydı. İmparatorluğun hemen her yerinde görebileceğiniz anıtlarda, zafer taklarında ve yazıtlarda yöneticilerin veya imparatorların ülke için yaptıkları anlatılmakta ve böylece yaşayan halkın patronun kim olduğunu anlaması amaçlanmaktaydı. İmparatorluğun yine birçok anıtında görülen ve insan boyutlarının çok üzerindeki devasa imparator heykelleri de bu amaca hizmet etmekteydi.
Roma'daki Pantheon’a yürüyerek 5 dakika mesafede bulunan Marcus Aurelius Sütunu da işte tam olarak bu propaganda faaliyetlerinin zirveye ulaştığı önemli araçlardan birisiydi. Sütun, yaşadığı dönemde Marcus Aurelius'a adanmış bir tapınak olarak çevresindeki yapılar topluluğunun içerisinde bulunuyordu. Burada imparatorun askeri başarıları aşağıdan yukarı doğru sarmal bir şekilde anlatılmaktaydı. Toplam yüksekliği 42 metre olan sütunun tepesinde antik dönemde Marcus Aurelius ve eşi Faustina’nın heykelleri var iken 16. yüzyılda dönemin papası bunlardan rahatsız olmuş olacak ki buraya kendi heykelini diktirmiş hemen onun ardından gelen bir başka papa ise anıtta ciddi değişikliklerde bulunmuştu. Bu değişiklikler çerçevesinde anıttan bazı sahneler ve tanrıça Victoria kabartmaları silinmişti.
Sütunu dönen sarmal daireler 21 adet olmakla birlikte bunlarda 116 ayrı sahne bulunmaktadır ve Roma Forumu’nun çok yakınında halen duran Traianus Sütunu ile benzer özelliklere sahiptir. Her iki anıtta, yapıldıkları imparatorların askeri başarılarını anlatmaktadır. Sütundaki sahneler Roma ordularının kuzeyden Roma coğrafyasına saldırılarda bulunan Germen kavimlerine karşı başlatılan iki ayrı saldırıdan bahseder. Bunlardan ilki 172 ile 173 yıllarında yapılırken diğer harekat 174 - 175 yılları arasında icra edilmiştir. Sütunun ilk sahnesinde harekatın Tuna nehrinin geçilmesi ile başladığı görülmektedir (Ren ve Tuna nehirleri Roma İmparatorluğu'nun kuzey halkları ile aralarındaki doğal sınırlarını oluştururdu).
Bu ilk sahnede Tuna nehrinin kişiselleştirilmiş hali olan yaşlı ve sakallı bir adamın arkasını dönerek Marcus Aurelius komutasındaki Roma generallerini cesaretlendirdiği görülür. Takip eden sahnelerde Roma ordusunun Germenler ile yaptığı savaşların ne kadar kanlı ve acımasız geçtiği gözler önüne serilmiştir. Dağlık ve ormanlık alanlarda ilerleyen Roma ordularının resmedilmesi ile izleyici tıpkı bir film gibi olayın içine çekilir. Bazı sahnelerde Roma ordusunun acımasızlığı yakalanan tutsakların boyunlarının vurularak idam edilmesiyle gösterilir. Böyle bir sahnede tutsaklardan birinin boynu vurulurken diğer arkadaşının kesilmiş başının tutsağın ayakları arasında duruyor olması oldukça etkileyicidir. Romalılar bu vurucu sahneleriyle yaptıkları propagandayı hat safhaya çıkarmakta ve sütunu izleyenlere imparatorluğun gücünü ve acımasızlığını açıkça göstermektedirler.
Bir diğer sahnede anlatılanlar ise Marcus Aurelius’un dindarlığına vurgu yapmaktadır. Sahnede Roma askerleri harp esnasında sıcaktan zor duruma düşmüş ve Germen askerleri için kolay bir av haline gelmişlerdir. Fakat bu sırada Romalıların koruyucu tanrıları duruma müdahale etmiş ve kabartmalarda bir canavar şeklinde resmedilen yağmur bulutundan yağan yağmur, kurtulmalarını sağlamıştır. Yine buna benzer bir diğer sahne ise literatüre yıldırım sahnesi olarak geçmiştir. Burada Germenlerin saldırılarda kullandıkları kuşatma aracına Roma tanrılarının desteği sayesinde bir yıldırım düştüğü ve bu sayede Romalıların saldırıyı hasarsız atlattıkları anlatılır.
Sütunda anlatılan her iki harekat bir kalkanın üzerine Marcus Aurelius'un yaptıklarını yazan Tanrıça Victoria’lar ile ayrılmaktadır. Sütunda İmparatorun zaman zaman sahnenin dışına çıktığı ve izleyiciye baktığı görülür. Sahnelerin birbiriyle bağlantılı olmamaları bu sütunun öncülü olan Traianus Sütunu ile arasındaki belirgin farklılıklardan birisidir. Nitekim Traianus Sütunu’nda işlenen sahneler tıpkı bir belgesel gibi ardı ardına sıralanmıştır. Bununla birlikte Marcus Aurelius Sütunu’ndaki kabartmalarda görülen karakterlerin yüzlerindeki detay insanı şaşırtacak niteliktedir. Bu, sanatçının sanatına verdiği değeri gösterirken izleyicilerin üzerinde de önemli bir etki yapmaktadır. Birçok karakterin yüzünde görülen ve sanat tarihinde patetik üslup denilen duyguların yüze yansıması bu anıtta sıklıkla görülür. Hatta bazı karakterlerin yüzlerindeki acılı ifadeler ile sahneden dışarıya, sanki izleyiciden yardım ister şeklindeki bakışları gerçekten çok etkileyicidir.
Sütunda İmparatorun cepheden tasvir edilmesi, onun kutsallığına ve tanrısallaştırılmasına yapılan vurguyu göstermektedir. Ölümünden sonra senato kararıyla yakılarak tanrılaştırılan Marcus Aurelius'un bu durumunun beceriksiz oğlu Commodus tarafından kullanılmak istendiği düşünülür. Nitekim sütunun inşasına her ne kadar Marcus Aurelius döneminde başlanmış ve Septimus Severus döneminde bitirilmiş olsa da anıtın asıl inşa gördüğü dönem Commodus dönemidir. Commodus kendi döneminin babasının dönemi ile karşılaştırılamayacak kadar kötü olmasını tanrı bir babaya sahip olduğunu ve böylece kendisinin de bir tanrısal vasfı bulunduğunu öne sürerek gölgelemeye çalışmış olmalıdır.
Zaten sütundaki sahnelerin çoğunun Marcus Aurelius’un yaşadığı dönemde yapılmış olması mümkün değildir. Marcus Aurelius gibi ince ruhlu ve stoa felsefesinin takipçisi olan bir adamın bu vahşet sahnelerinin kendi sütununda bulunmasına izin vermeyeceği çok açıktır. Marcus Aurelius’un takipçisi olduğu bu felsefe kısaca, karşısındaki insana değer vermeyi öngören, iyiyi kötüyü sorgulayan ve hayata, ölümün arkasından bakan bir bakış açısını içerisinde barındıran bir düşünce yapısı olarak tanımlanabilir. Böyle bir düşünce yapısına sahip olan Marcus Aurelius’un yaşadığı dönemdeki askeri sorunlar sebebiyle zaman zaman eline kılıcı alıp savaş meydanına inmek zorunda kalması, benim çok sevdiğim bir yazar olan Neil Faulkner tarafından onun bir Tolstoy trajedisi kahramanına benzetilmesine sebep olmuştur.