Belki bu yazıya ünlü birinin Palermo üzerine söylediği bir sözle başlamak güzel olurdu. Ama Palermo’nun insana hissettirdiklerini anlatan bir söz hepimizden gelebilir. İşte benimki:
"Palermo, sıcak sarı sokakları, beyaz güvercinlerin deniz mavisine karıştığı sahilleri, renkli kültürlerin müzikle buluştuğu meydanları ve duvarlarına resmedilmiş Falcone ile Borsellino’nun sonsuz gülüşlerini saklayan, Florio ailesinin aslanlarının hala güç bahşettiği şehir. Belki sen de benim gibi Palermo’nun bu sokakları arasında, doksanlar Türkiye’sine açılan bir kapı bulursun."
Palermo, Sicilya’nın başkenti olarak yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin izlerini taşımış, sarı tonlar, deniz mavisi ve beyaz güvercinlerle çevrili büyüleyici bir şehir. Via Maqueda’ya doğru yürürken, atlar, güvercinler, aslanlar ve nice sembol sizi karşılar. Özellikle Florio ailesine ait olan aslan sembolü, Palermo’nun gücünü ve mirasını temsil eder.
Yunan, Arap, Norman, İspanyol ve İtalyan etkilerinin kendisini hissettirdiği etnik çeşitlilikten doğan bir mozaik hissi veren bir dokusu vardır Palermo’nun. Şehrin her köşesinde, her sokakta bu kültürel harmanın izlerini görebilirsiniz. Şehrin mimarisi, yiyecekleri ve halkının yaşam tarzı, Palermo’nun bugünkü kimliğine bu kültürel buluşmaların nasıl etki ettiğini gösterir nitelikte.
Geçmişle yeniden buluşma: Maria Anna Giordano
Palermo’daki ilk günümde, vitrininde, bir fotoğraf sanatı aşığı olarak, eski fotoğrafların sergilendiği bir stüdyo dikkatimi çekti. Katedralin birkaç metre ilerisinde yer alan bu küçük stüdyo, fotoğrafçı Maria Anna Giordano’ya aitti. Dijital restorasyon üzerine çalışan Giordano, geçmişin unutulmuş anılarını fotoğraflar aracılığıyla yeniden gün yüzüne çıkarıyordu.
Merakla girdiğim bu stüdyoda, onunla kısa bir sohbet etme fırsatı buldum. Maria Anna ile konuşurken, geçmişin ve geleceğin insan hikayelerinde nasıl kesiştiği üzerine konuştuk. Dijital restorasyonun, kaybolmuş anıları nasıl yeniden canlandırabildiğini ve bu küçük parçaların ne kadar kıymetli olduğunu anlattı Maria Anna.Bu fotoğraflar, yalnızca birer kare değil, geçmişin bugüne taşıdığı yaşam öyküleriydi. Palermo’nun sokakları her an karşınıza çıkabilecek bir hikâye ve tarihe türlü objektiflerden bakma fırsatları ile dolu.
Mercato Il Capo: Palermo’nun Coşkulu ve Çok Sesli Ritmi
Palermo’nun pek çok açık pazarı var. Ben sıklıkla şehrin kültürel çeşitliliğini yansıtan Mercato Il Capo’ya gittim. Pazara adım atar atmaz karşınıza çıkan Yunanca, Arapça, İbranice ve İtalyanca yazılı tabela, sadece bir pazarın değil, şehrin çok katmanlı kimliğinin simgesidir. Pazarda dolaşırken deniz mahsullerinin taze kokusu, baharatların canlı renkleri ve satıcıların sesleri ile Mercato Il Capo, kaotik yapısına rağmen bir düzen içinde yaşanan hayatın ve kültürün harika bir örneğidir.
Burada gezinirken, küçük bir berber dükkânında fotoğraflarını çekmek için durup izin aldığım üç yaşlı beyle sohbet ettim. Türk olduğumu duyunca, konu hemen Türk dizilerine geldi.
Türkiye’den kilometrelerce uzakta, Palermo’da Türk dizileri üzerine yapılan bu sohbet, beni çok şaşırttı onların da bu diziler sayesinde Türkiye merakını ortaya koydu.’’Bir zamanlar Çukurova, Aile’’ gibi dizilerden konuştukça, bu uzaklık bir anda kaybolmuş gibi hissettim. Belki de Palermo’nun bu kadar renkli olmasının sebeplerinden biri, bu kültürel alışverişlerin her an karşınıza çıkabilmesi.
Mondello ve Cefalù: 90'lar Türkiye'si ve Sicilya’yı Bir Arada Bulma Noktası
Palermo’dan biraz uzaklaşmak istediğinizde, Mondello ve Cefalù iki harika kaçış noktası olabilir. Mondello, doksanlardaki Türkiye sahillerini andıran sakin ve doğal bir atmosfere sahip. Burada, denizle doğanın, tarihle günlük yaşamın iç içe geçtiği bir huzur ortamı var.
Mondello, tıpkı doksanlardaki Bodrum gibi, sade ve sakin bir sahil kenti hissi veriyor. Langırt oynayanlar, her yaştan birbiriyle sohbet eden insanlar, denizde oynayan çocuklar, hafif bir müzik ve mis gibi yemek kokularıyla bir an kendimi Bodrum sahillerinde ekmek arası döner yiyen kız çocuğu halimle gördüm.
Cefalù ise sadece bir tren yolculuğu uzaklıkta. Bir saat süren bu yolculuğun sonunda, denizin ve tarihi binaların büyüleyici bir birleşimiyle karşılaşıyorsunuz.
Cefalù'nun sokakları, kocaman renkli saksılar içinde çiçekler, bir köşesinde dinlenmek için oturabileceğiniz İtalyan barı ve dondurmacıları, denize nazır restoranları ile daha adımınızı atar atmaz kalbinizi çalabilir. Gökle arasında ince bir çizgi kalan pırıl pırıl denizinde yüzen, köpeğiyle, çocuğuyla kumda oynayan, kitap okuyan insanlar ve arada yanınızda bitiveren martılarıyla Cefalù ruhunuza çok iyi gelebilir.
Teatro Massimo: Işıklı Sahnede Defalarca Canlanan Eserler
Palermo’nun en önemli yapılarından biri olan Teatro Massimo, Avrupa’nın en büyük opera binalarından biridir. Teatro Massimo’nun önünde durduğumda, içeride fotoğrafına da rastladığım opera sanatçısı ‘’La Diva Turca’’ olarak da bilinen Leyla Gencer geldi aklıma hemen. Teatro Massimo kırmızı, altın rengi ve sarı tonlarında sahnesi ve locasıyla göz kamaştırıcı güzellikte bir opera binasıdır. Binanın ön cephesinden bakışta görülebilen, üstlerinde bir kadının oturduğu, trajedi ve liriğin alegorisini simgeleyen iki bronz aslan heykeli, içerideki ihtişamı anlatır gibidir.
Sicilya Etnografya Müzesi Giuseppe Pitrè: Bir Kültürün ve Toplumun Portresi
Sicilya’nın kültürel mirasını derinlemesine keşfetmek için Palermo’daki Giuseppe Pitrè Etnografya Müzesi eşsiz bir duraktır. 1909’da profesör Giuseppe Pitrè tarafından kurulan bu müze, Sicilya’nın zengin geleneklerini ve halk yaşamını yansıtan geniş bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor.
La Favorita Parkı'nda yer alan bu müze, geleneksel kıyafetlerden el işçiliğine, müziğe kadar geniş bir kültürel hazine sunuyor. Özellikle müzenin kostüm bölümü, Sicilya’nın farklı köylerinden toplanan, yüzyıllardır kullanılan kıyafetlerin sergilendiği bir bölüm olarak dikkat çekiyor. Köylülerin sade ama işlevsel giysilerinden, soyluların gösterişli kıyafetlerine kadar birçok örnek burada görülebilir.
Florio Ailesi: Sicilya’nın Altın Çağı
Hala okuduğum Stefania Auci’nin kaleme aldığı, meşhur Florio ailesini anlatan ‘’ Aslanların Kışı’’ kitabından da ilhamla, Villino Florio’ya koşuyorum.Palermo’nun tarihine damgasını vuran Floriolar, 19. yüzyılda Sicilya’nın ticaret ve sanayi hayatında devrim yapmış, Marsala şarabının üretiminden gemi yapımına kadar pek çok alanda başarılı olarak, Sicilya’nın ekonomik ve sosyal yapısını değiştirmiş, hem ticari dehaları hem de sosyal alandaki etkileriyle adeta şehri yeniden inşa etmiştir.
Ailenin sembolü olan su içen aslan, güç ve istikrarın simgesi haline gelmiştir. Bugün hala Florio ismi Palermo’da saygıyla anılmakta, ailenin bıraktığı miras şehrin her köşesinde hissedilmektedir.
Giovanni Falcone ve Paolo Borsellino: Palermo’nun Onuru ve Adalet Sembolü
Palermo’nun en büyük kahramanları, yaşı tutanların meşhur Temiz Eller Operasyonunda mafyaya karşı verdikleri mücadeleyle hatırlarına gelecek Giovanni Falcone ve Paolo Borsellino’dur. Bu iki isim, 1980'lerde mafyanın gizli dilini çözmeyi başarmış,mafya liderlerinin yargılanmasını sağlayan büyük davalara imza atmışlardır. Bu uğurda hayatlarını kaybetmiş olsalar da, onurlu mücadelelerinin anısı yaşamaya devam ediyor.
Şehrin sokaklarını arşınlarken, bir köşe başında ya da bir duvarın üzerinde bu iki kahramanın yüzlerine rastlamak mümkün. Falcone ve Borsellino’nun sıcacık, dostça gülüşünün resmedildiği bu murallar, Palermo’nun karanlık geçmişinden sıyrılarak iyilerin ve adaletin mutlaka kazanacağına dair umutla, inançla bakışını simgeliyor.
Bu büyüleyici şehri anlamak ve anlatmak için bir Çizme Dergi yazısı yeterli değil elbette. Palermo'nun derinliklerinde daha keşfedilecek çok şey var; sokak aralarına gizlenmiş kukla ustaları, sizi gölgesinde misafir edebilecek geniş dallı ağaçları ve şehrin ruhunu yansıtan nice detaylar. Bir sonraki yazılarımda, Palermo'ya dair daha fazla paylaşım yapmak üzere...